Danish-Kurd   Banner

 

Herzlich Willkommen  auf der Offiziellen Homepage von Danish-Kurd.Com

Tarih'te Kürd Isyanları

Ne Mutlu Kürdüm Diyene !

Ne Mutlu Kürdüm Diyene !

Ne Mutlu Kürdüm Diyene !

 

1905 : Bitlis, Beyazıt ayaklaması
1907 : Xoybun Hareketi
1906 : Bişare Çeto ayaklaması
1907-1909 : Dersim direnişleri
1908 : Hemawendi ayaklanması
1909 : Süleymaniye ayaklanması
1913 : Melle Selim ve Şeyh Sahabettin ayaklanması
1914 : Barzan ayaklanması
1919-1922 : Simko ( İsmail ağa ) ayaklanması
11 mayis 1919 : Ali Bate ayaklanması
21 mayis 1919 : Mahmud Berzenci ayaklanması (1.)
6 mart 1921 : Koçgiri ayaklanması
4 Eylul 1924 : Beytüssebab ayaklanması
13 Şubat 1925 : Seyh Said ayaklanması
10 Haziran 1925 : Nehri direnişi
7 Agustos 1925 : Reşkotan - Raman direnişi
16 Mayis 1926 : Ağrı ayaklanması (1)
21 Ocak 1926 : Hazro direnişi
7 Ekim 1926 : Koçusağı ayaklanması
26 Mayis 1927 : Mutki direnişi
8 Eylül 1927 : Ağrı ayaklanması (2)
7 Ekim 1927 : Bicar direnişi
6 Temmuz 1929 : Asi Resul ayaklaması
20 Eylül 1929 : Tendürek direnişi
26 Mayis 1930 : Savur direnişi
20 Haziran 1930 : Zeylan ayaklaması
21 Temmuz 1930 : Oramar ayaklaması
7 Eylül 1930 : Ağrı ayaklaması (3.)
24 Ekim 1930 : Pülümür ayaklaması
Eylül 1930 : Mahmut Berzenci ayaklaması. (2)
Kasim 1931 : Şeyh Ahmed Barzani ayaklaması.
21 Mart 1937 : Dersim ayaklaması
11 Eylül 1961: Mele Mustafa Barzani ayaklaması

 

Xoybun Hareketi:

Xoybun, kendi dönemine ışık tutan bir hareket… Belki şartlar ve koşullar zor olsa dahi asla yerinde saymadan nasıl bir mücadele verileceğini gösteren mücadele mirasını halkına bırakmış olan bir kuruluş…

Xoybun örgütlenmesi, başlı başına Kürt tarihinin en önemli çalışmalarından biridir. Ayakta kalma mücadelesi, bağımsızlık ve özgürlük özlemlerinin gerçekleşmesi için ortaya konulan hassasiyetler, fedakârlıklar, yiğitlik ve kahramanlık manzaralarıyla doludur adeta… Xoybun hareketi 1907'de Lübnan'da başlatılır. Bunun için dönemin önde gelen Kürt liderleri, özel görüşmeler sonucu yine dönemin siyasi, ekonomik ve sosyal şartlarına göre bir mücadele verilmesi gerektiğinin altını çizerler.

Hareketin yöneticiliğini de Bedirxan ailesiyle beraber Kürdistan'ın dört bir yanından gelen Kürt liderler üstlenmişlerdir. Sürgün yaşamı içerisinde hapsolan Süreyya Bedirxan ve ailesi, tıpkı babası ve dedesi gibi vatan hasretiyle yanıp tutuşmuşlardı. Vatan hasretinin ne olduğunu en iyi onlar anlayabilirdi…

Bedirxan Ailesi:
Süreyya Bedirxan'ın büyük babası Mir Bedirxan (1851-1926), Cizre Botan Emirliği'nin son emiriydi. Tarihçiler, 1846'da Osmanlı İmparatorluğu'na karşı, Kürt tarihindeki ilk ulusal ayaklanmanın Mir Bedirxan önderliğinde gerçekleştirildiğini belirtirler. Bu ayaklanma ve ardından gelen yenilgi, hem Kürdistan ve hem de Mir Bedirxan'ın temsil ettiği Aziziyan ailesi için bir dönüm noktası olmuştur. Şöyle ki; Kürtlerin emirlik şeklindeki yönetimleri son bulur, yerine 'Kürdistan Eyalet Yönetimi' adlı doğrudan Osmanlı'nın merkez yönetimi idaresine bağlı yeni bir sistem getirilir. Aynı zamanda bu olay, bahsi geçen köklü ailenin sonsuz sürgün yaşantısının başlangıcı demekti. Mir Bedirxan ve ailesi Cizre'den alınarak İstanbul'a, ardından Girit Adası'na sürgüne gönderilirler. Mir Bedirxan 1868'de sürgün olduğu Şam'da vefat eder. Onun gibi dört karısı, çocukları ve torunları da kendi ana memleketlerinden uzakta yaşarlar. Ailenin büyük bir bölümü sürgün olarak İstanbul'a ve Osmanlı İmparatorluğu'nun diğer bölgelerine yerleşmek zorunda bırakılırlar. Süreyya Bedirxan'ın babası Emin Ali Bedirxan, ailenin en önde gelen üyesidir ve özellikle 1900-1920 yılları arasında Osmanlı imparatorluğu'nda yüksek mevkilerde bulunmuştur.

Bilindiği gibi Emin Ali Bedirxan, pek çok Kürtçe yayının editörü ve Kürt Teali Cemiyeti'nin de genel sekreteriydi. Kürt Teali Cemiyeti; 1910 yılında önemli Kürt aileleri ve aydınları tarafından İstanbul'da kurulan en büyük Kürt organizasyonudur. Emin Ali Bedirxan, derin bilgisi ve aydın kimliğinin ortaya çıkardığı otoriteyle hem kendi ailesinin ve hem de dönemindeki Kürtlerin lideri oldu. Sürgün sırasında Bedirxanlar, birleşip pek çok toplantılar yaparlar. Bu yolla kendi ana memleketlerine dönebilmenin yollarını arayıp, şartlarını buna göre hazırlarlardır.

Süreyya Bedirxan ise Emin Ali Bedirxan'ın en büyük oğludur. Çerkez olan annesi, doğumunun hemen ardından ölünce, babası bir kez daha evlenir. Emin Ali Bedirxan'ın yeni eşi Semiha hanımdan beş oğlu ve bir kızı olur; Celadet, Kamuran, Tevfik, Hikmet, Safter ve Meziyet Bedirxan'ın, Süreyya Bedirxan'ın kardeşleriyle arası daima çok iyiydi. Erkek kardeşlerinden ikisi Celadet ve Kamuran, Kürt kültürel hayatında çok önemli bir rol üstlenir. Celadet Ali Bedirxan, Latin alfabeleriyle Kürtçe alfabenin ve bugün bile kullanılan Kürtçe gramerin kurucusudur. Şam'da yayınladığı; Hawar (1932-1943) ve Ronahi (1942-1943) adlı Kürtçe dergiler, modern Kürt edebiyatı tarihinde önemli bir yere sahiptir. Celadet Bedirxan, bu yayınlarla Kürt kültürü adına yeni bir yaklaşıma öncülük etmiştir. Bugün dahi Kürt dili çalışmalarında, kendisinin engin bilgilerinden faydalanılmaktadır. Aynı zamanda yurtseverlik noktasında saygı duyulacak bir kişiliğe sahip idi.

Kamuran Bedirxan da erkek kardeşi Celadet gibi aktif bir yayıncı ve yazardı. Oldukça önemli ve nitelikli bir gazete olan Roja Nû'yu (1943-1946) ve Stêr (1946) adlı ilavesini yayınlamıştır. 1947'de yılında vefat eder ancak kadar Paris'teki Sorborne Üniversitesi'nde Kürdoloji eğitimi verir. Kürtçe, Türkçe, Fransızca ve Almanca olmak üzere 30 kadar edebi çalışması yayınlanır.

En büyük kardeşi Süreyya Bedirxan da diğer kardeşleri kadar editörlük yeteneğine sahiptir. Babası ve kardeşleri gibi hem yazarlık ve hem de gazetecilik yapar. Kürtler hakkında, pek çok edebi kitap yazar. Modern çağın en büyük Kürt organizasyonu olan Xoybun'un kurulmasında ve yönetilmesinde de kardeşlerine yardım eder. 1906 yılında, büyük sıkıntılar onları beklemekte idi. Çetin koşullarda, uzun vadeli sürgün hayatı, tüm ailenin önünde bir karabasan gibi beklemekteydi. O yıllarda, yaklaşık 3.000 kişi sürgüne gönderilmişti. Bu; küçümsenemeyecek, ciddi bir rakamdı. Dünyanın dört bir parçasına sürgün edilen Bedirxan'lar, diğer Kürtlerdeki gibi birçok çileden, dertten ve eziyetten paylarını almışlardı. Fakat Kürt halkının direnişçi ruhu, asla yenilgiyi kabul etmezdi. Tekrar bir araya gelme çabalarına girişildi. Silahlı mücadele ve sözlü, yazılı mücadeleye dönüşen yaşamları bu platformda da kısıtlı imkânlarla düşmanlarına, Kürtlerin ne kadar güçlü bir halk olduğunu göstermiştir. Bir süre sonra Süreyya Bedirxan, Kürt hareketine katılarak Kürtçe gazeteler yayınlamaya başlar.

19. yüzyıl, genellikle ulusçuluğun ve ulusal devletlerin ortaya çıktığı bir çağ olarak tanımlanır. Lozan Antlaşması'yla Türkiye'deki yeni cumhuriyet yönetimi, uluslararası alanda yasallık kazanır. Böylece Kürt bağımsızlık sorunu gündemden kalkar. Bundan sonra Kemalistler, Kürdistan'da serbestlik hakkı kazanırlar. 1924-1925'te Kürdistan'da Piranlı lider Şêx Said önderliğinde bir kıyam başlar. II. Ayaklanma ise 1928-1932'de, Ağrı'da Xoybun tarafından organize edilir. Prens Süreyya'nın yönetimsel bir pozisyonunun olduğu Xoybun, bağımsız bir Kürt devleti ilan eder ve Kürt Hükümeti kurulur.

Şêx Said kıyamından sonra, bir kısım Kürt savaşçısı Irak, İran ve Suriye'ye sığınır. Orada eskiden beri bulunan Kürt aydınları "Kürt Milli Liga"sını oluşturmuştu. Fakat örgütlenme zayıftı. Kürdistan'daki katliamlar, bu aydınları harekete geçirmişti. Artık ulusal çapta bir örgütlenmenin gerekli olduğu fikrine varıldı. Bu sıralarda birbirinden kopuk da olsa direnişler devam ediyordu. Bu direnişlerin tek merkezden yönetilmesi önem kazandı. Ama Kürtlerin kendi aralarındaki aşiretsel çelişkiler, kan davaları, düşmanlıklar, toprak vs. sorunlar, birliğin önündeki en büyük engeldi. Bu aydınlar 1925 yılından itibaren dağınık bir şekilde savaşan Kürtleri bir program altında toplayıp milli sorunun çözümü için bir araya getirmek isterler.
Bir başka kaynakta ise Xoybun'un kuruluş dönemi şöyle anlatılır:

"Şêx Said kıyamında teslim olmayanlar sağa-sola kaçışmıştır. Bazıları kimi bölgelerde devam eden yerel ve küçük çaplı direnişlere katılmıştır. İşte, Şêx Said Kıyamı'ndan kaçanların bir kısmı çıkan affa rağmen teslim olmaz. 1926 yılında Celali aşiretinden Bro Heski Telli, Ağrı Dağı'nda ayaklanmayı başlatıp dağa çıkar. 1927 yılında İhsan Nuri Ağrı'ya yetişir. Xoybun Komitesi tarafından Ağrı'ya gönderilen üç renkli bayrak "Ala Serxwebuna Kurdistan" aynı yılda Ağrı Dağı'nda dalgalanmaya başlar. Zaten Ağrı direnişi, bir yerde Şêx Said Kıyamı'nın devamı biçiminde de değerlendirilir."

Birlik yönündeki çabalar 1926-1927 yılları arasında devam eder. Özellikle de 1927 yılında seri halde birçok toplantı yapılır. Sonuçta 1927'nin sonbaharında "Kürt Milli Kurultayı" yapılır. Toplantıya; mülteciler, ülke dışındaki Kürt gruplarının temsilcileri ile direniş halindeki bölgelerin temsilcileri katılır. Böylece Xoybun'un temelleri atılır. Kürt Milli Genel Kurultayı amaç olarak Kuzey Kürdistan'ın bağımsızlığını önüne koyar. 5 Ekim 1927 yılında Kürdistan Teali Cemiyeti, Teşkilat-ı İçtimaiye, Kürt Millet Fırkası ve Kürt Ulusal Birliği veya (Kürt İstiklal Komitesi) adlı Kürt örgütleri birleşerek Xoybun Cemiyeti'ni kurar. Xoybun, işte bu koşullarda ortaya çıkar. Çeşitli bölgelerde örgütlü gruplar oluşturmaya çalışılır. Ayrıca birliği sağlamak için, bir kardeşlik andını kabul eder ve yayımlar.

Yeni organizasyonda Kürt liderlerinden; Memduh Selim, Mehmet Şükrü Segban, Mevlanazade Rıfat, İhsan Nuri ve diğerlerinin yanı sıra Bedirxanlardan; Süreyya Bedirxan, amcası Halil, Rami, Celadet ve Kamuran Bedirxan da yer alırlar. Organizasyonun programı, ilişkileri ve planları modern Kürt tarihinin analizi açısından kendi içinde oldukça önemli bir yere sahiptir. Organizasyonun bütün dünya ile bağlantıları vardı. Bu çalışma, Kürdistan'ın bütün parçalarından katılımlarla gerçekleştirilmiş, görkemli bir tarih olacaktı…

Şeyh Mahmud Berzencî ayaklanması

10 Ekim 1922′de kurduğu Güney Kürdistan Hükümeti’nin Kürdistan Kralı olarak ilan ettiği Şeyh Mahmud Berzencî, 9 Ekim 1956′da Bağdat’ta hayata gözlerini yumdu. Güney Kürdistan’ın önde gelen Kadirî tarikatı mürşitlerinden Şeyh Ahmed’in torunu olan Şeyh Mahmud, Birinci Dünya Savaşı’nın sonlarından itibaren çalkantılı bir politik süreç yaşadı ve bağımsız bir Kürdistan için sık sık başlattığı isyanlarla adından söz ettirdi. Karizmatik kişiliği ve politik kimliğiyle tanınan Kürt lider, Kürt kenti Kerkük’ün İngilizler tarafından işgali sonrası bir Kürt delegasyonu oluşturarak İngilizlere, 7 Nisan 1918′de birçok Kürt liderinin imzladığı ve Kürt bağımsızlığını vurgulayan bir muhtıra sunmuştu. Bu muhtıra ertesinde çeşitli müzakereler ve girişimler sonrası 1 Kasım 1918′de Britanya Hükümeti adına Binbaşı E. M. Noel, merkezî hükümetin kararıyla Kürdistan Hükümdarı olarak ilan edilen Berzencî’yi tanıdıklarını deklere etti. Çok geçmeden dünya siyaset dengelerinin değişmesi ve Dünya Savaşı galiplerinin çıkarlarının çakışması neticesinde Britanya, Kürt politikasını yeniden gözden geçirince Berzencî ile İngilizler arasında sorunlar çıkmaya başladı. 22 Mayıs 1919′da İngilizlere karşı isyan başlatan Berzencî, Süleymaniye’deki İngiliz birliklerini esir alarak Bağımsız Kürdistan Hükümeti’ni ilan etti.

Hükümetin ilanı sonrası İngilizlerle kıyasıya bir çatışmaya giren Berzencî, 12 Haziran 1919′da Derbendî Bayzon Savaşı’nda yaralanarak esir alındı ve Bağdat’a götürüldü. Burada yargılanarak idam cezasına çarptırıldı. Londra Hükümeti tarafından ölüm cezası onaylanmayınca arkadaşlarıyla birlikte Hindistan’a sürgüne gönderildi. Fakat taraftarları Amediye, Akra, Musul ve Kerkük’te gösterilerde bulunarak, Şeyh Mahmud adına eylemler yapmaya başladı. Kürtlerin bu eylemleri Güney Kürdistan’ın Irak’a bağlanmasını engelleyemeyince İngiliz askerlerine yönelik saldırılar başladı. İngilizlerin sert müdahalelerine karşılık Kürtler, subaylara suikastler düzenleyerek iki yıl içerisinde otuza yakın İngiliz yetkili öldürdüler.

Araplar ve Kürtler arasında çatışmaların sertleşmesi üzerine Ekim 1922′de Şeyh Mahmud, sürgünden geri getirilerek kendisine bazı yetkiler verildi. Şeyh Mahmud Berzencî, 10 Ekim 1922′de 7 bakandan oluşan bir kabineyle hükümet kurduğunu ilan etti. Resmî olarak Hikûmeta Cenûbî Kurdistan olarak geçen özerk yönetim, yargı ve yürütme organlarını ve halk meclisini aynı gün içerisinde açtı. Süleymaniye’yi başkent, Şeyh Mahmud Berzencî kral ve hükümet başkanı ilan eden meclis, Kurdistan adıyla bir resmî gazete yayımladı. Bütün bunlar olurken, Sadiq Qadirî, Ehmed Behced Efendi, Elî Efendi Bapîr Axa, Faik Arif Bey, Hecî Axayê Fethullah, Yüzbaşı İdham Bey, Refiq Hîlmî Bey, Salih Qeftan, Şêx Muhammed Gulan, Şukrî Alaka (Hristiyan Cemaati temsilcisi) ve Tevfiq Bey gibi isimlerle Cemaata Kudistana Mezin (Büyük Kürdistan Cemiyeti, bazı kaynaklarda Kürdistan Derneği olarak da geçmekte) adlı bir cemiyet kurdular. Mustafa Paşa Yamulki’nin başkanlığını yaptığı bu cemiyetin esas amacı Berzencî hükümetini desteklemek ve bağımsız Büyük Kürdistan Devleti’ni kurmaktı. Bu faaliyetler çerçevesinde 2 Ağustos 1922’de Kürtçe, Türkçe ve Farsça yayın yapan Bangî Kurdistan adlı bir gazete de çıkarılmaya başlandı.
30 Nisan 1923′te İngiltere ile Irak arasında protokol imzalanınca İngiliz Hükümeti, Güney Kürdistan Hükümeti’ni ortadan kaldırmaya ve Güney Kürdistan’ı nihai olarak Irak’a ilhak etmeye karar verdi. Irak ordu kuvvetleri, İngiliz Kraliyet Hava Kuvvetleri’nin desteğiyle 19 Temmuz 1924′te Süleymaniye’ye girdi, Berzencî birlikleriyle birlikte dağlara çekilmek zorunda kaldı. 19 Ocak 1927′de ‘İran-Irak sınırında bulunan Piran köyünde oturacağını ve artık Irak Hükümeti’ni rahatsız etmeyeceğini’ taahhüt ettiği bir sözleşmeye imza attıysa da Irak ordu birliklerine yaptığı saldırılarla sıkça peşine düşülen Berzencî, 4 Kasım 1930′da tekrar ayaklanma başlattı. Ayaklanmanın kanlı bir şekilde bastırılması neticesinde Berzencî, tutuklanarak Irak’ın güneyine sürüldü. 1941 yılına kadar sürgünde ağır koşullarda yaşayan Berzencî, daha sonra Bağdat’a yerleşti ve 9 Ekim 1956 yılında burada yaşamını yitirdi.

 


Simko Iranı sarstı :
Iran Kürdistanínda Simko ayaklanması 1919´da başladı. Ismail Ağa (Simko) önderliginde Urmiye´de ayaklanan Kürtler, Urmiye-Tebriz yolunu kontrollerine aldılar. Azerbaycan valisi, Simko´yu savaşla yenemeyeçeğini anlanyınca, Ingiliz konsolosunu göndererek Simko´ya Urmiye bölgesinin valiligini teklif etti. 1920´de Simko´nun üzerine büyük bir askeri güç gönderdi. Kürt kuvvetlerini geri çekilmek zorunda kaldi. Simko bu yenilgiye rağmen güçlerini toparlayarak 1921´de Mahabad´da saldırıya geçti ve 600 Iran jandarmasını öldürdü. 1930 yılına kadar Simko ve hareketini tamamen kontrol edemeyen Iran, bu yıl büyük bir taaruz baslattı. Kürt güçleri yenildi ve geri çekildi.

Koçgiri Ankara´ya ilk isyan :

Ankara hükümetine ilk baskaldırı Temmuz 1920´de Koçgiri´de patlak verdi. İsyan öncesinde hazırlık çalismalari Alişan, Dersimli Alişer ve Baytar Nuri tarafında yürütüldü. Temmuz 1920´de Mısto ismili aşiret reisinin komutasındaki bazı birlikler Zara´nın Çulfa Ali karakolunu bastılar. Bu baskın sonrasında Sivas - Erzincan arası ile Kangal - Zara ve çezresi Kürt birliklerinin denetimine geçti. Sedan Asireti reisi Paşo Refahiye´yi elegeçirerek ederek fiilen yönetime el koydu ve hükümet konagina Kürt bayrağı çekti. Ankara hükümeti ise Ekim 1920´de isyanın genişlemesini engellemek amacıyla buraya `nasihat heyetleri´gönderdi. 15 Kasim´da Hozat´ta Alişan başkanlığında yapılan bir toplantıda hükümete muhtıra verildi. Ankara ise Sivas´a askeri yıgınak yapmaya başladı. Bu arada Koçgiri başkaldırısı yayıldi: Dersim, 1921 baharında bağımsızlığını ilan etmeye hazırlanıyordu. Ankara, Dersim´in çevresi ile irtibatını keserek ve buradan bazı kişileri Meclis´e davet ederek harekátı sınırlamaya çalisti. Bu yöntemler sonuç vermedi ve sonuçta Mart 1921´de Türk ordu birlikleri vahşi katliamlarlan kğrtleri sindirme harekáti başlattı. Coğrafi yapının ve iklimin olumsuz etkisi nedeniyle, Ginyan aşireti reisi Murat Paşa´nın isyancı üç Kürt komutanı hile ile tutuklamasıyla bölündü. 24 Nisan 1921´de ise Koçgiri´deki birlikler çözülmeye başladı. Ordu, Koçgiri içlerine kadar girerek isyanı kanlı bir şekilde bastırdı ve ayaklanmanin lideri tutuklandı. Bu arada Koçgiri ayaklanması, aşiret reislerinin hegemonyasını aşan halkçi özellikleriyle tarihe geçti.


Ağrı başkaldırısı :

1930´a kadar değisik şiddetlerde devan eden Ağrı başkaldırısının startı, 16 Mayıs 1926´da. Agrı civarına yönelen bir jandarma alayının yenilgiye ugratılmasıyla verildi. Sömürgeci hükümet güçlerinin bu jandarma alayını göndermesi "Birinci Agrı Harekátı " şeklinde resmen tarihe geçti. "Ikinci Ağrı Harekáte" 8 Eylül 1930 tarihleri ile tarihin kayıtlarına geçti. Başkaldırıyı bastırma harekálarının ilki, Kürt güçlerinin Iran´a kaçmasıyla noktalandı; böylece, önemli bir çatisma yaşanmamış oldu. ancak hal üzerinde sindirme katliamları uygulandı. İkinci harekátta sömürgeci Türk ordu gücleri doğu Kurdistanın ( Iran ) sınırını tutmaya çalisti. Çatismalarda iki taraf da ağır kayıplar verdi fakat, bu kez de hükümet güçleri başarıya ulaşamadı. 1929´a gelindiğinde, 1927´de çikarilan ve bazı Kürt ailelerinin batıya göç ettirilmesini öngören İskán Kanunu ve aynı çerçevede planlanan Türk, Türkmen, Azeri unsurların bölgeye yerleştirilmesi planları, Ağrı bölgesinde huzursuzluğu artirmişti. 1927´de kurulan birleşik Kürt örgütü Xoybun bölgede güçlerinin Iran sınılarına çekilmesiyle sonuçlanması Kürtlerin moralini yükseltmiş ve toparlanmalarını hızlandırmış. Agrı, `Bagımsız Kürdistanın bir vilayeti ilan edilmiş ve baskaldırıyı destekleyen Xoybun ( Hoybun ) örgütü, Agrı Valiliği´ne ve çesitli kaymakamlıklara atamalar yapmıştı. 7 Eylül´de Sömürgeci Türk ordu güçlerinin topçu ateşi ve hava kuvvetlerinin desteğinde taarruza geçti. Kürt güçlerinin başinda, Ibrahim Hesiké Telí, Xoybun ´un ( Hoybun ) askeri lideri İhsan Nuri Paşa ve Zilan Bey adıyla tanınan Hınıs Ermenilerinden Ardases Muradyan bulunuyordu. Kürt güçleri, açlık tehlikesi karşisında bir yarma harekátıyla Iran´a sığındılar. Önderlerinin bazılarının Iran´a kaçması, bazılarının ise Sömürgeci Türk ordu tarafından yakalanması üzerine, baskaldırı 14 Eylül 1930´da noktalanmış oldu.


Dersim Direnişi :

"Ben sizin yalan ve hilelerinizle bas edemedim, bu bana dert oldu. Ama ben de sizin önünüzde diz çökmedim, bu da size dert olsun." (Seyit Riza)
Basindan itibaren otoritesini kuramadigi Dersim'i ezmek, politik ilhak sürecinde Kemalist burjuvazinin stratejik hedefini olusturuyordu. Bölge bölge bütün isyan ocaklari söndürülerek, Kürdistan istila edilerek Dersim etrafindaki çember daraltildi. TC, bütün güçlerini Dersim'i imha etmeye seferber etti. 1936'da M. Kemal meclisin açilis konusmasinda "Dahili islerimizden en mühim bir safra varsa o da Dersim meselesidir" diyerek, “ezilmesi için ne gerekiyorsa yapilmalidir” diyordu. 2 Ocak 1936'da yürürlüge giren Tunceli Kanunu’yla Dersim'in adi Tunceli olarak degistirildi. General Abdullah Alpdogan Dersim'e vali ve kumandan 3. Umum Müfettisi olarak atandi. Alpdogan'in Dersim üzerinde her türlü tasarrufa yetkisi vardi. Alpdogan, sikiyönetim ilan ederek, terör ve idamlara baslayarak Dersim'e asker yigdi. Bu katil elebasinin saldirilari karsisinda Dersimliler direnis baglarini güçlendirdiler. Dersimliler Seyit Riza önderliginde 1937 yili basinda M. Kemal'e bir uyari bildirisi sunarak "Bütün jandarma ve ordu mensuplarinin bölgeden çekilmesini, her türlü imar (askeri amaçli) çalismalarinin (köprü, demiryolu vb.) durdurulmasini isteyip silahlarini koruma hakki ve vergilerin hafifletilmesi" taleplerinde bulundular. Türk devleti kuvvetleri 1937 Ilkbahari’ndan tanklarla toplarla, uçaklarla saldiriya geçtiler. Türk ordu birlikleri, insanlik tarihinin en büyük katliamlarindan birini gerçeklestirmeyi basardilar. Kendi saflarinda yer alip, Seyit Riza güçlerine karsi çarpisan asiretleri bile katliama ugratmalari yapilan soykirimin düzeyinin ifadesidir. Savasta yenemeyecegini anlayan Türk birlikleri, hileye basvurarak görüsmek için Erzincan'a çagirdiklari Seyit Riza'yi 15 Eylül 1937'de tutukladilar. 1938 yilinda tekil ayaklanmalarla devam eden direnis tam bir katliamla sonuçlandi/yenildi. 60 bin Dersimli katledildi, on binlercesi sürgün edildi. Yüzlerce genç kiz, kadin, namusunu teslim etmemek için kendilerini kayaliklardan, Munzur'un suyuna attilar. Kürdün sirtindaki ihanet hançeri bu direniste de ortaya çikti. Seyit Riza'nin yegeni Rayber, General Alpdogan'in talimatiyla, Koçgiri ve Dersim ayaklanmasinin kahraman önderi Aliser ve esi Zarife'yi alçakça bir oyunla öldürüp, baslarini keserek bir çuval içerisinde General Alpdogan'a teslim etti.

Seyit Riza'nin da aralarinda bulundugu 58 kisi, hemen Elazig'da olaganüstü yetkilerle donatilmis, karari temyiz edilemeyen özel mahkemede yargilanmaya baslandi.

"Demokratik cumhuriyetin", "bagimsiz mahkemesinin" nasil isledigini Ihsan Sabri Çaglayangil anilarinda itiraf ediyor. Çaglayangil, Elazig'da Seyit Riza ve arkadaslarinin affini isteyebilecek "beyaz donlular" (Kürtler) Atatürk'ün yoluna çikmasin, Atatürk için bir tehlike ortaya çikmasin diye "Seyit Riza meselesini alelacele kapatmak için" mahkemenin çalismayacagi tatil gününde mahkemeyi çalistirmak ve Atatürk kente gelmeden "isi bitirmek" amaciyla Atatürk'ün talimatiyla Elazig'a gönderilir. Çaglayangil, Atatürk gelmeden "isi bitirmek" için, mahkemenin tatil gününde çalistirilmasindan davaya gece de devam edebilmek için otomobil farlarinin aydinlatici olarak kullanilmasina dek birçok yöntemle davayi sonuçlandirir. Mahkeme 11 kisiye idam cezasi verir. 4'ünün cezasi çok yasli olduklari için 30 yil hapse çevrilir. Seyit Riza, Hüseyin ve bes direnisçinin idam karari 18 Kasim 1937'de Elazig Bugday Meydani’nda infaz edildi. Infaz anini Çaglayangil söyle anlatiyor; "Biz Seyit Riza'yi aldik. Seyit Riza sehpalari görünce durumu anladi. Asacaksiniz dedi ve bana döndü: Sen Ankara'dan beni asmak için mi geldin? Bakistik. Ilk kez idam edilecek bir insanla yüz yüze geliyorum. Bana güldü. Savci namaz kilip kilmayacagini sordu. Istemedi. Son sözünü sorduk. Kirk liram ve saatim var ogluma verirsiniz dedi. Seyit Riza'yi meydana çikardik. Hava soguktu ve etrafta kimseler yoktu. Ama Seyit Riza meydan insan doluymus gibi sessizlige ve bosluga hitap etti. ‘Evladi Kerbelayih. Bihatayih. Ayiptir. Zulümdur. Cinayettir’ dedi benim tüylerim diken diken oldu. Bu yasli adam rap rap yürüdü çingeneyi itti. Ipi boynuna geçirdi. Sandalyeye ayagi ile tekme vurdu infazini gerçeklestirdi". Seyit Riza ve diger direnisçilerin cesetleri Elazig'da dolastirilarak yakildi.

Tarih Bilinci

20. YÜZYILDA KUZEY KÜRDISTAN’DA ,ULUSAL MÜCADELELER


Kürt ulusal mücadelesinde 19. yüzyilda baslayan yangin 20. yüzyilin baslarinda Kuzey Kürdistan'in daglarinda alevlendi. Ekim Devrimi’nin estirdigi devrimci rüzgar, Kürt ulusal bilincinin alevlenmesine yol açti. Yüzyilin basinda patlak veren ulusal ayaklanmalar 1938'e dek devam etti. Osmanli- Rus savaslari, I. Emperyalist Paylasim Savasi’nda Kürdün payina imha, katliam, soykirim, talan, yagma, sürgün ve açlik düstü. Katletmekle bitiremediler. Bir katliamin acisi bitmeden, yaralari sarilmadan yenisi basladi. Zulmün ilahlari kana doymak bilmiyordu. "Sans Kürde yar" olmamisti. Yedi düvel cihanin efendileri Kürdü yok etmenin savas tamtamlarini çaliyordu. Bebelerin, genç kizlarin, ninelerin, dedelerin çigliklari daglarin kuytuluklarinda yankilaniyordu. Cihani alem sagirdi, duymuyordu! Görmüyordu, kördü! Yaslanacak bir dost omuz basi bulamadilar. Binlerce yildir kendilerine yar olan daglara sarildilar. Direnmek kaldi Kürde. Zulmün ilahlarina meydan okudular. Direndiler!

20. yüzyilda Kuzey Kürdistan merkezli ilk ayaklanma 1907'de Dersim'de patlak verdi. Kocan ve Ferhadan asiretlerinin isyani, Hozat'taki jandarmalarin silahlarinin alinmasi, Osmanli memurlarinin görevden alinip yerlerine Kürtlerin getirilmesi yolunda gelisti. Pertek ve Pülümür'ü ele geçiren isyancilar, yönlerini Elazig'a döndüler. Osmanli ordusu Erzincan'dan Diyarbakir'a kadar askeri güçlerini ayaklanmayi bastirmak üzere seferber etti. Munzur Daglari’ndaki çatismalar 1908'e kadar sürdü. Defalarca yenilen Osmanli komutani ayaklanma güçleriyle anlasarak Elazig'a çekildi.1909'da yapilan yeni bir Osmanli saldirisiyla ayaklanma etkisizlestirildi.

1912'de Hozat Valisi olan Sagir Oglu Sabit'i, Seyit Riza tanimadi. Neset Pasa komutasinda saldiriya geçen Osmanli ordusu basarisiz oldu. Esir alinan Osmanli komutani Boynu Kara Hidir'i, Seyit Riza affetti. Hozat Valisi Dersim'den çekildi.

1908'de, II. Mesrutiyet’in ilaniyla olusan görece serbestlik ortamindan Kürtler birçok dernek ve örgüt kurarak, gazete çikararak kendilerini ifade etme, örgütleme olanagi buldular. 1908'de Osmanli Kürt Ittihat ve Terakki Cemiyeti, 1912'de Kürt Heyvi Talebe Cemiyeti gibi örgütler kuruldu. Yurtsever Kürt aristokrat aydinlarinin öncülük ettigi bu cemiyetin ufku ekonomik kalkinma, egitim olanaklari, sosyal kültürel iyilesmelerle sinirliydi.

31 Ekim 1918'de imzalanan Mondros Mütarekesi ortami içerisinde 1918'de Kürdistan Teali Cemiyeti, 1918 Kürdistan Cemiyeti, 1919 Kürt Nesr-i Maarif Cemiyeti, 1919 Kürt Talebe Heyvi Cemiyeti, 1919 Kürt Kadinlar Teali Cemiyeti, 1919 Kürt Milli Firkasi gibi cemiyetler kurularak Jin, Kürdistan gibi gazeteler çikarildi. Kürt aydinlarinin ayri devlet hedefine yönelmesi, bagimsizlik fikrinin olusmasi bu süreçte gelisti. Mütareke döneminin en faal örgütü Kürdistan Teali Cemiyeti’dir. Istanbul'daki bu ulusal bilinçlenmeden etkilenen birçok Kürt yurtseveri Kürdistan'a dönerek faaliyetlere basladilar. Kürt aydinlarinda ulusal yurtseverlik ve bagimsizlik fikrinin gelismesinde 1917 Ekim Sosyalist Devrimi’nin olusturdugu siyasal konjonktürün önemli etkisi vardir.


M. Kemal ve Kemalist burjuvazi amacina ulasmak için Kürtlerin destegini almaya çalisti. Bu destege ihtiyaç duydugu oranda kardeslikten bahsetti. Koçgiri isyani ve Kemalist burjuvazinin bastirma yöntemi ve politikasi M. Kemal'in "kardesliginin" Kürt ulusu üzerinde katliamla, zulümle, asimilasyonla Türk burjuva politik egemenligini kurmak oldugunu açiga çikaran bir turnusol islevi gördü. Kemalist burjuvazinin Kürdistan'i politik olarak ilhak sürecini tamamladigi 1938'e kadar yasanan katliamlar ve asimilasyon politikasinin baslangiç noktasi Koçgiri oldu.

Daha 1919 yilinda Kemalist burjuvazi "Türkçü" karakterini açiga vurmaya basladi. Kürtler üzerinde yogun bir baski ve terör uygulanarak asiretler göçe zorlandi, birçok yurtsever sürgün yollarinda imha edildi. Baski ve yok saymaya ilk ciddi tepki Koçgiri’de yükseldi. Koçgiri, talepleri ve örgütlülügüyle dönemin en önemli Kürt isyani hareketiydi. Koçgiri halk hareketi, Alevi Türkmenler’in de direnise katilmasi, kadinlarin savasta milis olarak yer almasi, zengin çiftlik beylerinin mülklerine yönelmesi, posta arabalarinin, kent merkezlerindeki devlet mallarinin kamulastirilmasi, yoksul emekçi dinamiginin agir basmasi gibi birçok özgünlügü kendi içinde barindirmaktaydi. Kemalist burjuvazinin niteligini basindan beri kavrayan direnisçiler, Fransizlar’dan yardim istemeyi "sereflerine zül" saymislardi.

Direnisi, Kürt Teali Cemiyeti'nin Sivas ve Dersim yöresindeki üyeleri örgütlemislerdir. Fakat direnisin önderligi Kürt Teali Cemiyeti'nin merkezi degildir. Önderligi yerel Kürt önderleri yapmislardir. Dersimli asiretler direnisin örgütlenmesine katilsalar da kis sartlari dolayisiyla direnise esas güçlerini katamamislardir. Ovacik asiretlerinden 2500 kisilik bir birlik Aliser önderliginde karla kapli Munzur Daglari’ni lakenlerle asarak savasa katilmislardir. Koçgiri asiretleri beyinin oglu Alisan Bey ile Aliser ve Veteriner Nuri direnisin önderligini yaptilar. Sivas'ta Imrali ve çevresiyle Dersim'de Ovacik ve çevresi, Koçgiri isyaninin hazirlandigi iki merkez oldu. Silaha sarilma karari Kangal Ilçesi’ne bagli Yellice Nahiyesi’nde alindi. Toplantiya katilanlar, Diyarbakir, Van, Bitlis, Elazig, Dersim ve Koçgiri'yi kapsayan bagimsiz Kürdistan kurulmasi fikrinde birlesti. 1920 yili yaz aylarinda yerel olarak baslayan çatismalar Mart 1921'de ayaklanmaya dönüstü. Direnis güçleri ayaklanma için bahar sonunu beklerken 4 Mart'ta Topal Osman Çetesi’nin Imrali'ya saldirmasiyla ayaklanma basladi. Albay Halis'in kuvvetleri yenilgiye ugratilarak teslim alindi. Imrali merkezine Kürdistan bayragi çekildi. Kangal-Koçgiri-Divrigi-Zara-Refahiye-Kuruçay ve Kemah kazalarini isgal eden direnis güçleri, hava kosullarindan dolayi Dersim güçlerinin (Sadece Ovacik'ta 45 bin savasçi direnise katilmak için hazir bekliyordu) yardima gelememesiyle kusatmaya alindilar. Alisan Bey ve 32 Kürt ileri geleni tutsak edildi. Aliser ve Nuri güçleriyle Dersim'e çekildiler. Direnis yenilgiyle sonuçlandi.

Koçgiri isyanini bastirmakla görevlendirilen Merkez Ordu Komutani Nurettin Pasa'nin "Türkiye'de Zo (Ermeniler) diyenleri temizledik. Lo diyenlerin köklerini de ben temizleyecegim" sözleri Kemalist burjuvazinin Kürt direnisi karsisindaki politikasini özetliyordu. M. Kemal, Alisan Bey’e ve Nuri'ye milletvekilligi teklif ederek direnisi satin almaya çalisti. Aldatma taktiginin basarili olamayacagini gören M. Kemal, katliamci yüzünü bütün çiplakligiyla açiga vurdu. M. Kemal, direnis hareketini kirmak için, Meço Aga, Diyap Aga, Ahmet Ramiz, Hasan Hayri, Dersimli Mustafa'yi Dersim Mebusu olarak tayin etti. Nurettin Pasa, Ginyan asiret reisi Murat Pasa'yi satin alarak Kürtlerin asil topugundan, feodal parçalanmisliktan yararlanarak güçleri böldü. Murat Pasa tuzaga düsürdügü Sayid Aziz'i Zalim ve kardesi Hüseyin çavus’u askerlere teslim etti. Zalim Çavus ve Hüseyin Çavus hemen yargilanarak idam edildiler. Nurettin Pasa komutasindaki Türk ordu birlikleri ve çete artigi Topal Osman güçleri katliama giristiler. Kürt çocuklarini atese atip yakmakta, genç kizlara tecavüzde, köy yakmada, dar agaci kurmakta , kiyicilikta bütün hünerlerini göstererek, katliamcilikta alçakça bir yarisa giristiler. Sivas'taki Harp Örfü Divani’nda (sikiyönetim mahkemesinde) 400 Koçgiri'li direnisçi yargilandi. Toplam 117 kisiye idam cezasi verildi. Dersim asiretlerinin yogun baskisi sonucu M. Kemal'in istegiyle, Aliser ve Nuri müstesna olmak üzere" diger Meclis, idam cezalarini affederek, Sivas Örfi Idare Divani’ni lagvetti.

Koçgiri isyaninin soykirimci yöntemlerle bastirilmasindan sonra Kürt ulusal hareketi 1925'e kadar uzanan bir suskunluga girdi. Görünüs, volkan sessizligiydi, alttan alta yeni ayaklanmalar mayalaniyor, direnis örgütleniyordu. Kuzey'de Koçgiri isyani sürerken G. Kürdistan'da Seyh Mahmut Berzenci önderligindeki isyan, D. Kürdistan'da ise Simko önderligindeki isyan devam ediyordu. 3 parçada da Kürtlerin isyani ve savasimi sürüyordu.

Türk devletinin 1924'te Kürt dilini yasaklayarak sürdürdügü saldirilara ve kendi otoritesini egemen kilma veya siyasi ilhaki tamamlama yönelimine Kürtler 14 yil içinde 20'ye yakin direnis ve ayaklanmayla cevap verdiler. Önderlerinin feodal kimligi, kimilerinin kuracaklari devlete dinsel bir rejim öngörmeleri ne denli gerçekse, amaçlarinin bir Kürt ulusal devleti kurmak oldugu ve hareketlerinin ulusal baskaldiri ve demokratik motif tasidigi da o denli gerçektir.

1922 yilinda Erzurum'da, Albay Halit, Yusuf Ziya, Doktor Fuat gibi 1925 ayaklanmasinin politik önderleri tarafindan Kürdistan Istiklal Cemiyeti (Azadi) kuruldu. Kürdistan'in birçok sehrinde subeler kurarak, örgütlenmeye basladi. 3-4 Eylül 1924'te Yüzbasi Ihsan, 3 tegmen ve 350 asker birliklerinden firar edip daglara çekilerek Beytüssebap isyanini baslattilar. Isyan kisa sürede yenildi, Ihsan Nuri ve arkadaslari Suriye'ye geçti. Azadi'nin önde gelen isimleri tutuklandi, Seyh Sait komitenin basina geçti.

 

Şeyh Said ayaklanması :


Genç Ergani ilçesini Egil bucağına bağlı Piran köyünde 13 Subat 1925´te patlayan silahlar, Kürt tarihinin önemli başkaldırılarından birini haber veriyordu. Şeyh Said ayaklamnması olarak tarihe geçen bu ayaklanma, arandıkları ileri sürülen ve teslim edilmeleri istenen on kişinin Piran´a gelen Türk jandarmasına teslim edilmemesiyle patlak verdi. Çogu araştırmacı, ayaklanmanın bu olay üzerine erken başladığında hemfikir. Bu ilk kıvılcımın ardında ayaklanma geniş bir alana yayıldı ve ilk üç hafta boyunca Şeyh Said kuvvetleri sömürgeci TC hükümeti kuvvetlerine karşi üstünlük sağladılar. Şeyh Said´e bağlı kuvvetler 17 Subat´ta Genç ilini merkez kazası olan Darahini´yi başarak vali ve diğer yetkilileri tutukladılar. Şeyh Said kısa sürede Genç, Maden, Siverek ve Ergani´yi ele geçirip Diyarbakír´a yürüdü. Bir başka grup da zanê Mehedê Qortî önderligindeki direnişçiler Varto´yu alıp Muş´a yöneldi. Hükümet, 21 Subat´ta Kürt illerinde sıkı yönetim ilan etti. Ancak ordu birlikleri 23 Subat´ta ayaklanmacılar karşisında gerileyerek Diyarbakır´a çekildi. Bir gün sonra da Elazığ Kürt direnişçilerinin eline geçti. Ankara karışmıştı : Barbar olan diktator Mustafa Kemal, mart başinda, Başbakan Fethi Bey´in (Okyar ) istifasını istedi. Hükümetin istifa etmesi üzerine, 3 Mart´ta başbakanlık görevi Kürd asılı olan hain, İsmet Paşa´ya ( Inönü ) verildi. 4 Mart´ta Meclis´ten güvenoyu alan hükümet, aynı gün Takrir-i Sükun Kanunu´nu çikartti. İlk yıl yürülükte kalmak üzere çikartilan bu yasa hükümete olaganüstü hal yetkileri tanıyordu. Şeyh Said güçleri 7 Mart´ta Diaybakır´ı kuşattılar. Ancak kenti ele geçiremeden geri çekilmek zorunda kaldılar. Ayaklanma bölgesinde geniş çapli asker yığınagı yapıldıkdan sonra, sömürgeci Türk ordu birlikleri 26 Mart´ta karadan ve havadan taarruzu başlattı. Artık üstünlük hükümet güçlerinin eline geçiyordu. Nisan ayı ortalarında Şeyh Said Varto yakınlarında, aralarında bulunan Kürd asıllı hain arkadaşlarının ihanetizle zenik düştü. Başkaldırının öteki önderlerinden Şeyh Serif de Palu´da teslim oldu. Şark İstiklal Mahkemesi´nin verdiği karar üzerine Şeyh Said 29 Haziran 1925´te hunharca idam edildi. Palu´da doğan Şeyh Said, Şeyh Septi´nin torunu ve Şeyh Mahmut´un ogluydu.


"Iste; tesbihi atiyorum ve tüfegi aliyorum! Varligim ve çocuklarim sizinkilerden daha fazla; halkimin haklari yolunda hepsini feda ediyorum." (Seyh Sait)
Ayaklanma bastirildiktan sonra yüzlerce köy uçaklarla bombalandi. Daragaçlariyla, katliamlarla, tam bir soykirimla çocuklar, yaslilar, kadinlar öldürüldü. Kürdistan alevler içerisinde birakilarak kan gölüne çevrildi. Ayaklanmayi daha patlamadan fark eden Kemalist burjuvazi, 1924'te Albay Halit, Yusuf Ziya gibi birçok Azadi kurucusu önderini tutukladi. 4 Mart 1925'te çikarilan Takrir-i Sükun Kanunu’yla (sessizlik önergesi) isyan mintikasinda ve Ankara'da birer Istiklal Mahkemesi kuruldu. Ayaklanma bölgesindeki Istiklal Mahkemesi'ne, verdigi idam kararlarini derhal uygulama yetkisi verildi. Sark Istiklal Mahkemesi 14 Nisan'da fiilen göreve basladi. 17 Nisan'da Seyh Eyüp ve Doktor Fuat, 27 Mayis'ta Seyid Abdülkadir ve arkadaslari idam edildi. Seyh Sait ve seksen arkadasinin davasina 26 Mayis 1925'te baslandi. Direnis önderleri savunmalarinda Kürdistan'in özgürlügünü savundular. Dava 28 Haziran günü sonuçlandi. Mahkeme, basta Seyh Sait olmak üzere 48 direnisçiyi idama mahküm etti. Ayni gece sabaha karsi Diyarbakir Adliye Savciligi'nda idam edildiler. Daragacina onurla çikan pek çok direnisçinin son sözü "Biji Kürdistan" oldu.

 

 

Sopa taktiği de Nasturiler üzerine bir askeri hareket düzenleme planıdır. Nasturilerin 1. Dünya Savaşı’nda bağımsız bir yurt edinme çabaları olmuş bu konuda İngilizler’den destek sözü alınmıştı. Devlet Nasturiler’e saldırmakla, Musul meselesi çözülmeden, bunları sınır dışı ederek, İngilizler’in bunları kullanmasına engel olmak, Kürt Nasturi çatışmasından istifade ederek Kürtleri yanlarına çekmek (İsmail Simko kışkırtılarak, Nasturi Lideri Mar Şamun öldürtülür.) amaçlanır. Ayrıca Türk Devleti, bölgede kontrolü sağlamak, ihtilalcı faaliyetleri bastırmak uluslar arası alanda insiyatifi elinde tutmak için bölgeye asker yığmak taktiğini yürütmek istiyordu.

Türkiye hükümeti, bu antlaşma maddelerinin hiçbirini yerine getirmez. Azadi, buna hazırlıklıdır. Genel ayaklanmaya karar verir ve hazırlıklarını hızlandırır. Ayaklanmada dini motiflerin de ulusal motiflerin yanında öne çıkarılması kararlaştırılır. Şimdiye kadar devlet tarafından istismar edilen ve kendilerine karşı kullanılan din silahını, bu kez kendileri kullanacaktır.

Hadisenin ısınmakta olduğu yapılan ihbarlardan da anlaşılmaktadır. Örneğin Genç eski mebusu Hamdi Bey’in çektiği telgraflar, özetle “Kürt ileri gelenleri, Musul meselesi yüzünden galeyana gelmişler, Malatya’dan Zaho’ya kadarki alanda muhtar bir Kürdistan kurma istekleri var. Vanlı Seyit Taha, Seyit Abdulkadir, Şaki Hamza, Simko, Bedirhaniler, Kemal Fevzi, eski Elaziz mebusu Hasan Hayri, Miralay Cibranlı Halit Bey, Muşlu Hacı Musa Bey, Palo ve Genç bölgesinden Şeyh Şerif, Dersim’den Seyit Rıza, Bitlis’ten Şeyh Selahattin, Cemile Çeto ve Hanili Salih Bey bu işin içindedirler.

Beytuşşebap isyanı:

Nasturiler, 7 Ağustos 1924’ te Hakkari Valisi ve beraberindekilere, Hangediği’nde saldırarak bir binbaşı ve 3 eri öldürürler, Valiyi de esir alırlar. Bunun özerine çevre illerden buraya birlikler kaydırılır. Bu birliklerden birisi de Şırnak’ta bulunan 7. Kolordu 2.Tümene bağlı 18. Piyade Alayıdır. Bu alay Azadi açısından önemlidir. Çünkü bu alayda Azadi Örgütü mensubu çok subay ve er vardır. Örneğin Komutan yaveri Teğmen Ali Rıza örgüt merkez üyesi ve aynı zamanda Yusuf Ziya Bey’in kardeşidir. Yine burada bulunan Yüzbaşı İhsan Nuri,örgütün Siirt Şube başkanıdır.
Şırnak’tan Beytuşşebep’a nakledilen 18.Piyade Alayı,olay yerine vardığında alay yaveri Teğmen Rıza ağabeyi Yusuf Ziya Bey’den bir telgraf alır. Telgrafı, isyanının başlatılması şeklinde deşifre ettiğinden 3-4 Eylül gecesi isyanı başlatır. Yusuf Ziya Bey daha önce Muş ovası köylerinden Vartinis’te Beytuşşebap grubunun 6 Eylül’de firar edeceğini Van ve Siirt’i basacağını söylemiştir, (R.Hallı S.73). Bu da hareketin daha önceden planlanmış olduğunu gösterir. Azadi’nin Türkiye Kürdistan’ında bir dizi baş kaldırı planı mevcuttur. Çünkü daha sonra Diyarbakır İstiklal Mahkemesinde Savcı A.Süreyya, Bitlis’ten söz ederek Şeyh Said’e şöyle söyler: “ Cıbranlı Halit Bey ve Yusuf Ziya size isyan için teklifte bulunmuş, Bitlis’teki cephaneliği ele geçireceklerinden söz etmişlerdi. Demek ki ilk çıkışta yenilgi olmasaydı benzer eylemler tekrarlanacak, ikinci aşamada kurtarılmış topraklarda bir ulusal hükümet ilan edilecekti.”
Şifreli haberleşme Azadi’nin sıkça kullandığı bir yöntemdir. Diyarbakır İstiklal Mahkemesi’nde ifadelerden biri şöyledir: “ İsmail Hakkı Saweyş, örgüt lideri Cibranlı Halit Bey’e yolladığı telgrafta “Halep’te Bozo Bekir’i Necmi Bey’e taktim ettim, buradaki ticaret şubelerini himaye etmesini rica ettim. Vaat aldım”. Buradaki Bozo’nun Kürt, Necmi’nin Fransız olduğu şifreli olarak belirtilmiştir.

Sonuçta, telgrafların yanlış deşifre edilmeleri veya iletişim eksikliği nedeniyle bu alayda görevli dördü subay (Yüzbaşı İhsan Nuri, Vanlı Teğmen Hurşit, Teğmen Rasim ve Teğmen Tevfik), toplam 350 asker 10’u otomatik 380 tüfek, erzak ve mühimmatı da beraberlerinde alarak firar etmişler.

Albay Reşat Hallı, olayı sıradan, ancak büyük bir firar eylemi gibi tarif etse de İnönü Trabzon’da bulunan Cumhurbaşkanı M.Kemal’e sunulan raporda Van, Muş, Bitlis ve Siirt’e tertiplenmekte olan daha geniş çaplı bir ayaklanmanın parçası olarak ele almaktadır.
Bu olayla ilgili olarak İhsan Nuri “o zaman Azadi Komitesi’nin bilgisi dahilinde, Kürdistan’ın bağımsızlığı için başlattığı isyan yenilgi ile sonuçlanınca Teğmen Rıza, kardeşi ve damadı tutuklandılar”. ( İ.Nuri 92.S.55-56)
O dönemin önemli şahsiyetlerinden Zınar Silopi: “ İsyanın o tarihte başlaması deşifrasyon hatasından değil, Yusuf Ziya Bey’in şahsı tasarrufuyla Bitlis Şubesinin kararından olmuştur. Diyarbakır Şube Başkanı Ekrem Cemil Bey, olayı Yusuf Ziya’nın hayalperest ve taşkın kişiliğine bağlamaktadır.
En önemlisi, Teğmen İsmail Hakkı Şawes’e (Cıbranlı Halit Bey’in yanında çalışan 3 subaydan biri olan Şawes, örgütün şifrelerini kullanan, Suriye’de Fransızlar’la, Irakta İngilizler’le görüşen, yabancı dil bilen bir kişidir), göre de bu isyan Azadi merkezinin istek ve emirlerine zıt olarak Bitlis şubesince başlatılmıştır”.
R.Olson, Beytuşşebap İsyanından sonra Irak’a kaçan ve İngilizlerle görüşen Kürt subayların Ali Zeki, İsmail Hakkı, İhsan Nuri, Tevfik ve Ahmet Rasim olduğunu söyler. Bunlar İngilizlerle yaptıkları analizlerden, Azadi mensuplarının, gerçekleştirilen Nasturi Hareketi’nin anti -Kürt karakterini anladıklarını söylerler. Kürtler’de dinsel fanatizmi körüklemek ve Nasturi mallalarını yağmalamak, bununla da Azadi’nin bölge Kürtleri arasındaki etkinliğini gölgelemek, Kürtleri İngilizler’le karşı karşıya getirmek planları vardı. Nasturiler’in işi bitirilince sıranın kendilerine geleceğini anlamışlar ve buna isyanla cevap vermişlerdir.

Beytuşşebap İsyanının fazlaca dikkat çekmemesi için resmi tarih yazıcılarının bu isyanı , Şeyh Said İsyanı gibi İngilizlerin kışkırtması, irticai gibi karalamalarla lanse edemeyeceğinden, ulusal, seküler ve geniş çaplı olan bu askeri hareketi ancak gözden kaçırmak, önemsizleştirmek istemiştir. Bu nedenle Türkçe kaynaklarda pek yer almamıştır. Türk tarih yazımı, Kürt ulusal bilincinin oluşmasını önlemek, zayıflatmak için Kürtlerin her zaman emperyalistlerin kışkırtmasıyla hareket ettiklerini yayarak, geçmişlerine karşı utanma ve aşağılanma duyguları yaratmak tezlerini ileri sürür. Oysa ki, Azadi Örgütü tüm çabalarına rağmen, hiçbir emperyalistten hiçbir yardım almamıştır.

Kaynak: © www.rojaciwan.com